top of page

Hastalık Yapıcı Mikrop Teorisi

  • Yazarın fotoğrafı: Una
    Una
  • 18 Haz 2024
  • 3 dakikada okunur

Çocukken hiç kızamık hastalığı geçirdiniz mi? Ya da suçiçeği? Belki de kabakulak dahi olmuşsunuzdur. Ya da bir çocuğunuz varsa bu hastalıklara karşı koruma sağlaması için çocuğunuza aşı yaptırmış da olabilirsiniz. Veya çok sık karşılaştığımız gribi, yakın zamanda tüm dünya için oldukça zorlu bir süreç olan pandemiye sebebiyet veren Covid-19’u, idrar yolu enfeksiyonlarını, boğaz iltihabını ve hatta AIDS’i düşünün. Tüm bu hastalıkların bir ortak noktası var:


Patojenler.


Pathogens
Hastalık yapıcı organizmalar yani patojenler bakteri, virüs ya da mantar olabilir.

Patojen hastalık yapıcı organizmalara verilen genel ad. Halk arasında daha çok “mikrop” olarak da geçen bu organizmalar bakteri, virüs ya da mantar olabilirler. Az önce saydığımız her bir hastalık da bu patojenler yüzünden yayılıyor ve insanlarda farklı semptomlarla kendilerini gösteriyorlar. Mesela kızamık Morbilivirüs, AIDS de HIV yüzünden meydana geliyor. Neyse ki modern tıp bu hastalıklar için aşılar ya da antibiyotikler geliştirdi ve hastalıklar ile mücadele geçmişe nazaran çok daha kolay hale geldi. Ancak ufak bir sorunumuz var. Bu hastalıklara sebep olan patojen ya da mikrop düşüncesi yakın zamana kadar bilinmiyordu ve hatta ve hatta insanlar bu mikropların kendiliğinden ortaya çıktığını; kötü kokuların ya da bir nevi kötü bir havanın, kötücül şeytanların insanları hasta ettiğini sanıyorlardı. Bu hastalık yapıcı kötü havanın kendine ait bir adı dahi vardı: Miazma Teorisi. Ta ki Robert Koch ve Louis Pasteur mikrobiyoloji alanında araştırmalar yapana dek. 


Robert Koch
Robert Koch (1843-1910). Alman mikrobiyolog ve hekim.

Robert Koch, Alman asıllı mikrobiyolog ve hekim, kolera, şarbon ve tüberküloz üzerine yaptığı çalışmalarıyla “hastalık yapıcı mikrop teorisi”ni daha iyi geliştirmiş ve teoriye doğrudan kanıtlar bulmuş ve bu sayede günümüz halk sağlığının korunmasına büyük katkılar sağlamıştır. Laboratuvarında geliştirdiği kültür yöntemi ona şarbon bakterisini tanımlamasına yardımcı olmuş ve buradan yola çıkarak mikropların spesifik hastalıklara yol açtığını söylemiştir. Hayatı boyunca yaptığı çalışmalar ile bir hastalığın sebebini anlayabilmek için birtakım postülatlar, yani ön kabuller, geliştirmiştir. Bu postülatlara göre;


  1. Organizma her bir hastalık durumunda kendini göstermelidir ama sağlıklı bireylerde bulunmamalıdır.

  2. Organizma hasta bireylerden alınmalı ve kültür ortamında çoğaltılmalıdır.

  3. Organizma sağlıklı ve hastalığa karşı savunmasız bireylere aktarıldığında yine aynı hastalığa sebep olmalıdır.

Bu postülatlara sonradan Amerikalı bir botanikçi tarafından ekleme yapılmış ve şu şekilde belirtilmiştir:

4. Aynı hastalık yapıcı organizma sonradan bulaştırılan bireyden de elde edilebilir olmalıdır. 


Louis Pasteur
Louis Pasteur (1822-1895). Fransız bilim insanı. Pastörizasyon yöntemini geliştirmesi ile meşhurdur.

Louis Pasteur (kimyacı, eczacı, mikrobiyolog) da mikropları toplamak için özel olarak tasarlanmış bir tüp kullanarak bu mikropların yiyeceklerin bozulmasına, ekşimesine ve küflenmesine sebep olduğunu göstermiş; mikropların kendiliğinden ortaya çıktığı kanısını çürütmüştür. Daha sonraları bu mikropların yüksek sıcaklıklar yüzünden öldüğünü keşfetmiş ve yiyeceklerin bozulmasını önlemek için bu yöntemin kullanılmasını sağlamıştır. Sizin de tahmin edebileceğiniz üzere bu yönteme pastörizasyon denmektedir. evinizdeki bir kutu sütün üzerine bakarsanız şu yazıyı görmeniz çok muhtemel: Pastörize inek sütü.


Daha sonraları bu patojenleri mikroskop altında da gözleme fırsatı bulunmuş ve sürekli temas halinde olduğumuz herhangi bir şey aracılığıyla vücuda girebildiği gösterilmiştir. Örneğin tüberküloz hastalığı, tıpkı Covid-19 gibi, hasta kişinin öksürerek veya hapşırarak tüberküloza sebep olan Mycobacterium tuberculosis adlı bakteriyi çevresindeki havaya saçarak ve bu havanın sağlıklı kişiler tarafından solunması sonucu vücuda girerek yayılan bir solunum yolu hastalığıdır. 


Özetle bu teoriye göre ve Koch'un da belirttiği üzere pek çok hastalığa patojen adı verilen organizmalar sebep olur.

Kulağa oldukça basit geliyor değil mi?


Bilmediğimiz bir konuya açıklık getirmeye çalışırken bize çok mantıklı gelse de saçma bir açıklama getirebiliriz. Bu çok normal bir durum. İlk yazıda da söylediğim gibi bilim ve teknoloji ilerledikçe daha iyi teoriler geliştirip yanlışlarımızı her zaman düzeltebiliriz. Tıpkı filojiston gibi. Tıpkı kötü kokunun hastalığa sebep olması gibi. Aslında bu düşünce özünde çok da yanlış olmayabilir. Bu kötü kokunun kaynağı belki de bir patojendir. Yani kokunun kaynağından uzak durmak sizi bu hastalıktan koruyabilir. Önemli olan bu yanlışımızı fark ettiğimizde ondan vazgeçip doğrusuna yönelmek konusunda geç kalmamak. Sonuçta  yeterli araştırma ve gözlem sonucu başta geliştirilen hipotezin yanlışlandığını kabullenip doğrusuna geçmek her zaman kolay olmayabilir. Çünkü yine bu teorinin ilk gelişmesine katkıda bulunan John Snow, kötü havanın değil de içme suyunda bulunan bir maddenin koleraya sebep olduğunu Britanya Hükümeti yetkililerine söylediğinde ve bir nevi mikrop teorisinin temelini attığında hükümet yetkilileri tarafından sert bir tutumla karşı karşıya kalmıştır. Yetkililer ona kötü havanın hastalığa sebep olduğunu, içme sularında herhangi bir sorun olmadığını ve içilebilir olduğunu belirtmiştir. Belki de Doktor Snow bu olasılığı öne sürdüğünde yetkililer daha sıcakkanlı bir tutum sergileseydi Robert Koch ve Pastuer’ün zamanına kadar meydana gelen pek çok hastalık önlenebilir, daha çok insan hayatı kurtarılabilirdi. 


Avicenna or İbn-i Sina
İbn-i Sina (980-1037). Farslı doktor. El-Kanun fi't-Tıb adlı kitabı en meşhur eseridir ve tıbbın babası olarak bilinir.

Son olarak İbn-i Sina (doktor, astronom, yazar ve düşünür) tüm bu Avrupalı araştırmacılardan çok önce "gözle görülemeyen varlıkların hastalıklara sebep olduğunu" belirterek zamanının ötesinde bir gözlem ve yorum yapmıştır. Tabiki o zamanlarda henüz mikroskobik ölçekteki canlıları gözlemlememizi sağlayan mikroskoplar icat edilmemişti (onların icadı 1600'lerde gerçekleşmiştir), bu yüzden bu iddiasına bir kanıt gösteremedi.





İnsanlığın geliştirdiği en iyi teoriler yazı dizimize biyoloji dalından kulağa oldukça basit gelse de kabul etmesi biraz zorlu ama bir o kadar da hayati olan bu teori ile devam etmek istedim. Bazen çok basit gibi dursa da o basit şeye ulaşmak hiç de o kadar basit olmayabiliyor. 


Bir sonraki teorimizde görüşmek üzere. 


bottom of page