Kallokain: Bir Kitap İncelemesi
- Una
- 7 Haz 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 18 Haz 2024
Distopik Kitaplar
İnsanlığın gelecekte nasıl bir durumda olacağı, bugünden yarına nasıl bir yol izleyeceği her zaman bizi düşündürmüştür. Bundan mütevellit olsa gerek bu konu hakkında pek çok içerik üretilip tüketiliyor. Gerek kitap gerekse film/dizi olsun, her yaştan insan gelecek senaryoları hakkında kafa yormayı seviyor. İşin edebiyat tarafına bakacak olursak akla gelen ilk tür ise elbette bilim kurgudan çıkıyor. Ancak bilim kurguda da ufak bir dallanma yaşanıyor ve bu tarz gelecek hikayeleri ütopik ve distopik olarak ikiye ayrılıyor. Bu kavramlar hakkında daha fazla şeyler okumak isterseniz sizi bu blog yazımıza alabiliriz. Kalanlarla distopik kitap konusundan devam edelim.


Ütopik ve distopik evren kıyası
Gelin birkaç saniye düşünelim: Otoriter bir devlet kurumunun tüm kontrolu ele aldığı, bireyin hiçbir anlam ifade etmediği, sınıf ayrımının oldukça keskin ve gaddarca olduğu distopik evrende geçen bir kitap mı yoksa her şeyin güllük gülistanlık olduğu, her bir bireyin alanında oldukça yetenekli olduğu, herhangi bir sorunun hiçbir pürüz çıkmadan, kimse zarar görmeden halledildiği, insanların ekmek elden su gölden yaşadığı ütopik evrende geçen bir kitap okumayı mı tercih edersiniz? Çoğu kişinin bu soruya cevabı distopik bir kitap olacaktır diye düşünüyorum. Bunun nedeni bence insanoğlunun sorunsuz bir durumda can sıkıntısından başka hiçbir şey hissedememesi, problemlere çözüm üretmek için uygun olduğudur. Bu yüzden okuyucular biraz fazla mükemmel olan ütopik bir evrendense karamsar, çok fazla sorunla boğuşan, diktatör bir yönetimin elinden kurtulup yeniden bağımsızlığını elde etmeye çalışan bireylerden bahseden distopik bir evreni tercih etmektedir. Buradan ütopik evrenlerin kötü olduğu anlaşılmasın lütfen. Onlarda günümüz sorunlarına çözüm önerileri sunarak ideal bir medeniyetin nasıl olabileceği üzerine okuması oldukça zevkli eserler olabiliyorlar ancak hiçbir zaman distopik bir evrendeki bunaltıcı havanın verdiği tadı vermemektedir. Konumuzdan daha fazla sapmadan burada duralım.
Distopya türünde pek çok eser yazıldı şimdiye kadar ancak bunlardan bazıları var ki herkesin gönlünde taht kurdu, ağızlarımızı açık bıraktı. Bu blogta distopya blogumuzda bahsettiğimiz beş kitaptan birini, “Kallokain”i kendi bakış açımdan sizlere anlatmak istiyorum.
(Yazının bu noktadan sonrası kitap ve olay örgüsü hakkında bilgiler içermektedir, okuyucunun dikkatine sunulur.)
Kitap İlerleyişi
Kallokain’de devlet totaliter bir rejimle tüm ülkeyi yönetmektedir. Bireyler devlet için vardır; herkes görev ve sorumluluklarını yerine getirmeli, iyi bir vatandaş olmalıdır. Her türlü bireysel iletişim polis kulağı ve polis gözü adı verilen ortamlarda gerçekleşmek zorundadır, bunun mümkün olmadığı yerlerde yapılan konuşmalar terör eylemi, komploculuk olarak algılanabilir ve diğer vatandaşlar tarafından yetkililere şikayetle sonlanabilir. Şehirler arası ulaşım size ekstra bir izin verilmediyse yasaktır, evden işe, işten eve gidip gelirsiniz gerektiğinde de askeri görevinizi yapmaya. Herkes kendi uzmanlığı ile alakalı şehirlerde yerin altındaki ailedeki birey sayısına göre atanmış odalarda yaşar. Aile kurumunun tek amacı yeni vatandaşlar üretip devlete faydalı bireyler olmaları için yetiştirmek ve onları yaşları gelince savaşmak hakkında oldukça iyi eğitim aldıkları kamplara göndermektir. Devlette oldukça sıkı bir ast/üst ilişkisi bulunmaktadır ve herkes sıkı denetim altındadır.
Bizim kahramanımız Leo Kall ise kimya şehrinde yaşayan oldukça iyi bir kimyacıdır ve tek amacı devlete faydalı bir vatandaş olmaktır. Bunun için günün birinde insanlarda bir nevi alkol etkisi yaratan ve insanların gevşeyerek söylemeye hatta düşünmeye bile çekindikleri tüm düşünceleri rahatlıkla söyleyebilmelerini başka bir deyişle bülbül gibi şakımalarını sağlayan bir ilaç geliştirir. Bu ilaca da “kallokain” adını koyar. Artık bu ilaç sayesinde herhangi bir ihanet girişimi daha filiz bile veremeden tespit edilebilir ve devletin payidarlığı güvenceye alınabilirdi. Bu ilacın ne kadarda etkili olabileceği Leo’nun üstleri tarafından anlaşılınca Leo’dan kurs açması, ilacın yüksek miktarlarda üretilmesi istenir. Leo bir anda çok yoğun bir iş yükünün altında kalır ama aynı zamanda günlük yemeklerinin kalitesinin giderek kötüleşmesi ile de savaşın kapıda olduğunu anlamaktadır.
Leo bu buluşu üzerinde çalışırken çok çılgın bir bir keşfe imza atacağını, artık devletin sonsuz güvende olacağını düşünerek başlamıştır ancak ilacı denekler üzerinde kullandıkça ve onları sorguladıkça daha önce hiç düşünmediği belki de düşünmek istemediği ihtimaller üzerine düşünmeye başlar ve bir gece ilacı karısına da enjekte etmesiyle korktuğu başına gelir. Ya bu devlet dışında dışarıda yüzeyin üzerinde bir yerde yaşamak için bir topluluk varsa, ya bu devlet baştan aşağıya bir saçmalıksa, ya çok daha güzel bir yaşam mümkünse ve tüm hayatı aslında bir hiçse?
Distopik eserlerin birçoğunda gözlemlenebilen olay akışı burada da bulunmaktadır. Öncelikle kahramanımızın gözünden kendi devletlerinin mükemmelliği devletin ve yönetimin işleyişi aracılığıyla gözler önüne serilir. Zamanla karakterimiz başka bir şahsın da onu etkilemesiyle bu sistemin aslında ne kadar da çarpık olduğunu fark eder ve son gelir. Gerekse sistemin gerekse karakterimizin sonu.
Bir sonraki kitap incelememizde görüşmek dileğiyle.